28 Eylül 2009 Pazartesi

Deneysel Deney, 7


http://www.deney7.com/


Microsoft'un, Windows7 için başlattığı kampanya deney7, ilginç bir yarışmaymış meğer.

Bir hafta boyunca 7/24 internetten izlenecek ve Bir hafta boyunca yarışmacı olacak iki kişi de verilen 77 görevi başarmaya çalışacak.

Sonra ne olacak?
20 000 T.L. kazanacak!!

Fena da para değil hani...
Biz, elemeyi geçemeyen sefiller de, iki yarışmacıdan birini destekleyerek, görevleri yapmalarına yardım edebilecek ve bu sayede hediyeler kazanabilecekmişiz. Bu da fena değil...

Güzel fikir, aferin.

25 Eylül 2009 Cuma

Prag Üstünden Almanya, Almanya'dan Türkiye'ye Kesin Dönüş.

Prag'a taşınmayı, orada ikamet etmeyi istiyorum. Gerçi; "para yetse, yurtdışına gidicem, bir daha da dönmicem" geyikleriyle süslü hayatım. Her genç kızın ağzından dökülmüştür bu sözler, eminim. Ağzından dökülmese de aklından geçmiştir. Elbet karşılaşırız bir gün.

Prag'a gidince, Kafkamın mezarında bir de mevlit okutmak gibi bir fantezim var. Bilmem Prag belediyesi ne der bunun için.

Bak belediye dedim, hemen aklıma geldi yine aynı hikaye; (konudan konuya atlayan şerbet'in dramı)

Show Tv isimli garip televizyon kanalında, şöyle bir alt yazı vardı.
"Almanya Belediyesi"
... Almanya belediyesi? Rejideki ve hatta kanal merkezindeki herkesin eğlenceli olması çok ilginç bir şey. Almanya'nın bir ülke olduğunu ve belediye ile yönetilmediğini söyleyen olmamış. (belediye ile yönetilmek..) Böyle bir altyazı geçiliyorsa eğer, kanalda çok eğleniyorlar demektir bence... Başka bir açıklaması olamaz.

------------
Ve sonuç:

Prag'dan Almanya'ya geçtim, şimdi Türkiye'ye kesin dönüş yapayım... Dönerken de ekmek ile yoğurt alayım ki Türkiye'de olduğumu iyice anlayayım.

Ana fikir:

Ah hayat... Acımasızsın hayat...

24 Eylül 2009 Perşembe

Oğullar ve Rencide Ruhlar


"bana derler kerim, bugun buldum bugun yerim, yarına allah kerim!" hey gidi koca marx, kalk mezarından da gör diyalektik nasıl oluyormuş...
(alper canıgüz, ogullar ve rencide ruhlar kitabından)



okuma sayısı unutulan kitaplardan örnekler volume I


22 Eylül 2009 Salı

Vtunnel'den Girilen Blog ve Çıplak Kızın Dramı

Sevgili Blogger'ın sürekli bir göçüş, bir cortlama, bir sayfa görüntülenememesi v.s, v.s. durumları oluyor bu aralar malumunuz. Bir arkadaşım;
- "Bloguna (yazıldığı gibi okunur) vtunnelden girilebiliyor." dedi tüm iyi niyetiyle.
Ben ne dedim?
- "Kim kasacak allaaşkına benim bloguma (halâ yazıldığı gibi okunur) girip de okumak için" isimli eserimi sevgili arkadaşıma armağan ettim, en içten kendime güvensizliğimle.

Kim girip okuyacak gerçekten? Normal şartta kaç kişi giriyor da bir de "vtunnel'dan gireyim şerbet neler yazmış, benden bahsetmiş mi?" diyecekler dedim içimden.

Bu minvalde söylenirken bir yandan da iyi niyetli arkadaşımın vtunnel yaratcılığına ben de katkıda bulunuyordum. Kendi sitemi tekrar görmek beni sevindirdi. Belki başkalarını da sevindirir, o kadar kötümser olmayayım isimli eserime bir geçiş yaptım, kasedi ileri sararak.

O da ne?! Sevgili blogumun (yazıldığı gibi) tepesinde, çıplak bir kadın fotoğrafı vardı ve o çıplak kadın kesinlikle ben değildim. Aynaya baktığımda keşke o olsaydım ama... (neyse)

Hemen aklıma cin fikirler geldi. Bu hanımkız benim gün yüzü görmemiş güzide blogumun (yazıldığı) bir reklam yüzü, bir satış departmanı şefi, bir piyasa markası olabilir miydi acaba?
Bu hanımı görenler, sitemi ziyaret ederler miydi? Yanında yazan "Ne kadar büyük" sorusu neyi simgeliyordu? Her şey bir muamma, her şey bir sis perdesiydi o an.

Bunların ardından ise, aklıma gelen şu soruyla irkildim; "benim naif, kendine has blogumda (yazıld) çıkan kız, kimbilir başka nerelerde çıkıyordur? Beni seçmiş olması bir ayrıcalık değildi ne yazık ki? Lanet olsundu... Yine bizbize kalmıştık sevgili blogum(yaz) ve ben duosu olarak.

Üzüldüm, kırıldım... Sis perdesi aralandı, yürüdüm.. yürüdüm... yürüdüm... ve karanlıkta kayboldum...

(nasıl samimiyim bakın, tüm ekranımın screenshot'ını sunuyorum. )

20 Eylül 2009 Pazar

Bakkal Gerçeği


Bakkal kavramı; evinizde bulunan, sizden yaşça küçük ya da benim gibi mesela; bizzat sizden oluşur.

Hiyerarşik sıralamasını yaparsak eğer, 5-4-3-2-1 filan olur. Detaylı bir sıralama yapacağımı düşünmediniz herhalde. Düşündüyseniz de gördüğünüz gibi siz kaybettiniz. Bana bir küçük kardeş borçlusunuz.

Küçük kardeş ya da bizzat kendim; ayrı eve çıkıp, o evde kendinden küçük bir çocuğu barındırmadığı sürece (buna evlat diyoruz genelde) bakkala çakkala gitmeye mahkumdur.

Bir adet kardeş olsa, bakkala yollarsınız keyfinize bakarsınız. Çocuğunuz olsa, onun da azcık büyümesini bekler, onu da bakkala yollarsınız. Böyle de bir insansınız siz işte küçük kardeşten daha büyük insanlar. Hayat o sırada sizin için bakkaldan ibaret!.
Düşünün bir kere; hayat bakkaldan ibaret olsa, (ki bakkal kalmadığı halde) ...




değişik değişik şeyler ...

19 Eylül 2009 Cumartesi

Bayram Perdeciliği

Özellikle bayram geleyazdığında ortaya çıkan bir iş koludur. Annelerin,komutlarıyla hareket eden yavrucağızların, karın tokluğuna çalıştığı; mükâfat olarak, markete gidip alışveriş yapmayı layık gören ebevynlerce pek revaçta olan gün silsilesidir. Yılda iki kez tarihleri her sene değişen günlerde karşımıza çıkar.

ve bunun yanında perde takmak;
Türkiye'nin muhtelif yerlerinde yaşayan annelerin, bayramın yaklaştığı günlerde günlük perde takma oranlarına göre çılgın bir artış gösteren eylemidir. Özellikle bu annelerin, perde takma durumunun o an için dünyanın en önemli işiymiş gibi davranması en önemli özelliklerindendir. Yavrusunun merdiven tepesinde, kolunun ağrımış olduğundan bihaber olan anneler, "ters takıyorsun, çıkar bir daha tak" komutuyla iyice şaşırırlar kendilerini. Her şey bitmiş, perdeler takılmış, anneler mutluyken ise, biz yavrular için en sevindirici şey, odanın tütsü dışında mis gibi perde kokmasıdır.


16 Eylül 2009 Çarşamba

Görmemişin Pedalı!

Fotoğraf: http://www.geocities.com/groagh/ sitesinden alınmıştır... John Frusciante'nin setupıdır.

Bu ne lan!
Görmemiş gibi dizmiş.
Olanı var olmayanı var! Ayıptır! Din kardeşiyiz diyeceğim. Hangi din? diyeceksin.

Örn:
- "Din kardeşiyiz abi"..
- "Abla, senin din hangi?" diyeceksin.
- "Herkesin dini kendine! Kes! Tamam"... diyeceğim.
Sonra kavga çıkacak. Gerek yok.
Mevzuyu pedallardan, dine bağlayan bir yazar olduğumu da gözler önüne serdim. Benimki de ayrı dingillik.

Velhasıl - ı kelam; bu ne olm, bu kadar pedal?..

Nasıl taşıyorsun bunları? Hadi taşıdın, bunları kurmak için soundchecke saat kaçta gidiyorsun?
Ben bir davulcu olarak mesela (bkz. Golatkin, ben çaldım. Ordaki davullar benim) soundcheckler en nefret ettiğim anlara tekabül eder hayatımda. Lise hayatımdan sonra tabi. (Lise hayatıma sonra bir girizgah yapacağım)
Sen bunları kurdun, sonra soundcheck yaptın. Konser sırasında kafan karışmıyor mu senin Fruşante? Ne biçim bir kafa var sende? Ben hangisi, hangisiydi bir şaşırırım. Bir afallarım. Herkes ben değil tamam da... Yine de görmemişliktir bu!..

Not:
Saçmalıklar silsilesiyle bağlanılmaya çalışılan bir yazı daha....
Herkesi öper, okşarım.

Ama sen, Fruşante. Seni öpmeyeceğim. Kinayeli "ay n'olur öp" dediğini duyuyorum.

Konsere gelsem, "oha setupa bak. Reva mı olm bu! Bak valla sahneye atlayıp dalmak istiyorum sana kafa göz" diye bağırırken görevliler beni götürecektir. Tahmin ediyorum.

Sesimin o sırada fade out olacağını da biliyorum. Çünkü gittikçe senden uzaklaşıyorum Fruşante.

"OHA SETUPA BAK. REVA MI OLM BU! BAK VALLA SAHNEYE ATLAYIP DALMAK İSTİYORUM SANa kafa......" (sesin fade out olması)


Of neyse ya tamam, bir şey demiyorum...

15 Eylül 2009 Salı

Lol

Hayatımıza ne denli anlam kattı zamanında, biraz durdum ve düşündüm. Sonra, düşünmeye devam ederek harekete geçtim.

LoL'un yayılması lazımdı. Gerektiği kadar yayılmadı bu lol ülkemizde. Hakettiği yere gelemedi.

Lol'un tarihçesi, çok da eskiye dayanmaz aslında. İnternet filan ne zaman girdiyse hayatlarına, o zaman da üşengeç olan Amerikan halkı, bizim gibi samimi bir gülüş icad edemedikleri için, lol isimli kısaltmayı kullanmaya başlamışlar. Nedir lol? Laught out load, budur lol işte. Bundan akrostiş yapmışlar, haberlerinde değil.

diyeceğim o ki; lol'u günlük hayatımızda da kullanalım. Eminim çok eğleneceğiz. Valla lan!.

Örnek;

Oyuncu 1:
Mesela komik bişiy söyledin di mi? ben de sana lol yazıcam. boylece çok eğlenicez. aynısını sen de yapıcaksın. nasıl? lol çok salakça bişiy oldugundan komik oluyor böyle.
tarzımıza uygun. salaklar fedarayonu olaraktan.
fedarasyonu ya da
ne haltsa
federasyon
öf sıkıldım bunu yazmaya çalışırken resmen!..

Oyuncu 2:
ahaha tamam

Oyuncu 1:
lol

Oyuncu 2:
salaklar federasyonu diye bir account açalım mı?
grup üyelerimiz olun
olsun

Oyuncu 1:
olabilir lol

Oyuncu 2:
lol
of güldürüyormuş bu böyle yazınca
lol

Oyuncu1:
ahahah of çok gülüyorum, lol bunu anlatamıyor ya. resmen salakça evet.

teldentele.com ve icat silsilesi

Eski telefonlarını atamayanlar! Eski telefonlarıyla duygusal bağ kuranlar!
Bu eserim sizler için geliyor!

http://www.teldentele.com
Sana Portmanto Yaptım Güzelim
Ev Telefonlarınızı Atmayın!

Volkan Öge'den, eğlenceli, bir o kadar duygusal, bir o kadar naftalin kokan, bir o kadar komik, bir o kadar ki o kadar olur yani.

Volkan Öge, eski ev telefonlarıyla yapılmış icatlar serisine yenilerini eklemeye devam ediyor. Aldığım haberlere göre, bu iki videonun yanına bir de bisiklet telsizi gelecekmiş ki, gördüğüm sahnelere göre de ziyadesiyle komik. Burada şair; "ben öceden izledim olm, yarıldım muhaaha" diyor. Keşke demeseydi ama. Hiç yakışmadı.

Hadi halkım, öperim, okşarım.
En kısa zamanda, sesimin çıktığı kadar bir ulusa sesleniş yapacağım. Umarım buralarda olursunuz da seslenişten sonraki şokella partisini kaçırmazsınız.

Halk arasından yayılan fısıltılar.

"iyce delirdi bu başkan."
"sus sus duyucak, sadece ikimiz varız zaten"
"aman abi kaçalım kenardan, bakmıy..."
dı end

14 Eylül 2009 Pazartesi

Restaurant City Facebook'ta

Resmen süper ortam yaptım.
Yalnız tuvalet alışkanlığını kazandırmalıyım halkıma. Hale bak, pislik yuvası.

Gazeteyle vurup öğretmeyi düşünüyorum.
Belediyemize ait iş makinelerini bu iş için tahsis etme planlarım var. Bakalım yetkili merci olan kendimden izni kapabilecek miyim? Torpille halledebilirim gibime geliyor. Bana da torpil yapmayacaksam, kime yapacağım artık.

Saded;
Ekte gördüğünüz fotoğraf, Facebook denen gevur icadından bir oyun. Fotoğraftaki renkli ve pis yer de benim restoranım. Uğur Dündar'ın ziyaretini bekliyorum. Eli boş göndermeyeyim adamı diye temizlemiyorum ortalığı. "Tarz meselesi" diyeceğim ama yemeyecek, eminim.. Kısmet hep yaa... Çıkmadık candan ümit kesilmez.

İsteyene davetiye gönderebilirim. Oynayınız, oynatınız.

13 Eylül 2009 Pazar

Cengiz Üstün'ün Yaşlanmadığına Dair...

Adam hiç yaşlanmamış, çok ilginç.
Belki birazcık yaşlanmış. ama yine de çok ilginç.

Uzayda Hayrat Var mı?

Son yılların en can alıcı sorusunun cevabını birlikte bulalım.
Uzayda hayrat var mı? Var diyenler, Yok diyenlere karşı. Dırınınım.
Bir V.S. durumu yaratıp daha da heyecan katıyorum olaya. Belki işe yarar, çok popüler olur bu test! Kısmet hep... (Kısmet deyip, yine bir tevekkül olma halleri.. Ah bu ben...)


Başlığı doğru okudunuz değil mi?
a) Evet! Hayrat işte.. Doğru okudum.
b) Hayır yaa. Fak! Hayat okumuşum. Hayatımda bir şey de doğru gitsin artık!..

Sizce Hayratın anlamı nedir?
a) Bence bir anlamı yok. Safi zarar.
b) Hayrat, dolu olsun bir kere. Hiç bitmesin. biterse, elin uzayında susuz kalmak istemiyorum.

"Vücudunun dörtte üçü su olan bir canlı için şemsiye samimiyetsizliktir" sözüne katılıyor musunuz?
a) Katılıyorum ama gülerek.. Zira şemsiye, samimiyetsizlik sembolü değil, seviye tespit sınavıdır.
b) Tabi ki katılıyorum ya oha!

Hayratı kim bulmuştur?
a) Joseph Hayrat
b) Türkler

Bir uzaydan beklentileriniz nelerdir?
a) İşte; saygı sevgi, gak dedim mi et, guk dedim mi su filan.
b) Bir şey beklememeyi öğrendim ben şu hayatta. Uzaydan da bir beklentim yok. Allah yolunu açık etsin.

Diyelim ki uzayda hayrat var, dünyada da az kaldı.. N'aparsınız?
a) Uzaya vınn turizm..Nerede beleş, oraya yerleş.
b) Ayı kadar denizler, okyanuslar biter mi be?.. Saçmalama! Demeyelim öyle bir şey!

a'lar çok ise;
Uzayda Hayrat Var Mı? : Bravo! Uzayda su olduğuna inanan güzide insanlardan birisiniz. Evin en küçüğü olduğunuz için de uzaya siz gidiyorsunuz ve şu bidonları doldurup geliyorsunuz. hadi canım..

b'ler çok ise;
Uzayda Hayrat Var Mı? : Al yok! afedersin..Neyse.. Var gayet.. Yanlış yapmışsınız testi resmen. Kepazelik!..

Uyku Sonrası

Şu uyanma işine uyuz oluyorum. Başka bir kelime bulamadım. Bildiğin uyuz oluyorum çünkü ve yalnız olmadığımı düşünüyorum. Uyumaya çalışıyorum ama uyanacağım aklıma geliyor, resmen sinirleniyorum. Acaba uyandığımda ziyadesiyle huysuz olmamdan mı kaynaklı bunlar? Aslında kendime mi bu sinir harplerim. "Öf bee, gene uyandık, şimdi biraz huysuz olmalıyım" diye kendimi mi şartlıyorum ben acaba? Of! N'oluyor ya?!..

Uyanıp, huysuzluğumu yatakta geçirmeyi planlıyorum artık! Uyandığımda bir yarım saat yataktan çıkmayacağım. Kalktığımda da şeker gibi olacağım haliyle. İşe gitmek için kurulan saati de her zaman ki saatinden yarım saat önceye kuracağım ki; her şey mükemmel olabilsin. Bakalım, deniyeceğim, ardından haber veririm n'oldu ne bitti.
Öf be, resmen sevmiyorum uyanmayı...

Not: Huysuzluğum üstümde.. Tam üstümde hem de.

12 Eylül 2009 Cumartesi

Terzi de Bir Sosyal Toplumdur.

Sütü seven kamyoncu, ah anam lahanam gibi güzide eserlerden de tanıdığımız (tanıyanlar, tanımayanlara anlatsın) batesmotelpro ekibi, bu sefer de sosyal konulara parmak basmış, itinayla değinmiş. Lâfı uzatmanın manası yok. Aşağıdaki bağlantının peşine takılıp, bizi götürdüğü yerdeki videoyu izleyip, sevgili Rafet El Roman'ın da dediği gibi; "şu hayatta neler oluyor" sorusunu bir kez daha soralım kendimize. Herkes kendisine evinin önünde bu soruyu sorsa, dünya tertemiz olur belki de.

Sosyal Toplum Gerçekleri

Şerbet Öz Belediyesi Alışıyor.

Yeni kurulmuş bir belediye olmamızla birlikte, kendi içimizde yaşadığımız sorunlar da nelermiş çıkıyor nihayet.
Mesela, blog denen yazı işleri sorumlusunun aslında altı tanecik fontla sınırlı olması gerçekten sinirimi bozdu. Rezalet!

Hep vatandaşa yükleniliyor valla. Olan bu işte, buna konuş deniyor. Olm, sayın belediye (kendime sesleniyorum burada), alıyorsun benden paraları, birkaç tane daha font koyamıyorsun şuraya. Tüüü yazıklar olsun bee. Yatacak yeriniz yok olm sizin!.. tüh, reziller.

Belediye başkanının da bir vatandaş olduğunu gözler önüne seren bu kısa piyesimden sonra; kendine çatan, kızan ve vatandaşın halinden anlayan başkanın dramı alt metniyle bugünlük perdelerimizi kapatıyoruz.

Herkese mutlu noeller, hayırlı bayramlar.




Kafka Sahilde



Bay k'nın en can alıcı eserlerinden biridir hemen yandaki fotoğraf.
Benim merak ettiğim konu ise; fotoğrafı çeken adam!.. Kim demiş, Kafka bunalımdan bunalım beğenir, dönüşür de gelir...

Al bak işte; sahil havası alan, sen, ben gibi, yeri geldi mi; postane'de sigara molasında, "n'olcak hacı bu memleketin hali" geyiğine bile sarabilecek bir adamdır artık benim gözümde.

Neyse; Kafka'yı, şimdilik postane köşelerinde bırakıp, bu fotoğrafı çeken zat - ı şahanenin kim olduğu konusuna dönmek istiyorum süratle. Fotoğrafı çeken, muhtemelen "photo photo, ship shack photo" diye bir aşağı bir yukarı dolanan sahil fotoğrafçısı abi/amca idi. Tahminim bu yönde... Tahminimin peşinden gittiğim zaman da şunlar çıkıyor; Kafka Bey'imizin Brod'dan başka arkadaşı yoktu bildiğim kadarıyla(Allah'ın asosyali). Brod'un vardır ama bir çok arkadaşı. İnanırım.

Fotoğrafı çeken shipshackçı amca, (aç parantez; kafamdaki hayalde şapkalı, takım elbiseli ama ayağı çıplak, çoraplarını ayakkabılarına pay ederek iç içe koymuş ve onları da omzundaki çantasında gezdiren bir beyfendi tasviri var. kapa parantez)Kafka'nın, Kafka olduğunu bilmiyor tabi. Bilse n'olcak gerçi... Ekmek parası... Kralı gelse, photo diyerek çekecek fotoğrafı ve aldığı 3-5 Çek Kron'uyla sıradaki Kafka'ların fotoğrafını çekmek için sahili turlayacaktı.

İçtenlikle diyorum ki; Öncelikle buradan shipshackçı amcaya selam ediyorum, iyi ki oradaydın ve bize bu güzide eseri bıraktın... Sonralıkla da Mekanın cennet olsun shipshakçı amca diyerek öpüyorum seni... R.I.P

11 Eylül 2009 Cuma

Biri Artık Atlasın!

http://www.biriartikatlasin.com

Mahallede oynayacak alan kalmadı mı? Arkadaşlarının hepsi bir yerlere mi dağıldı?
Artık genç değil misin? Hoplayıp zıplayamamak sıkıntı mı veriyor? "Uzuneşek ne ki oğlum?" diye mi soruyorsun? Kendine gel! Bunların hepsi mazide kaldı?
Bir takım oyunu, yüzyıllardır süregelen bir ata sporu olan uzuneşek artık parmaklarının ucunda. "Hoplayıp, zıplayıp, eğlenip bir de üstüne ödül veren oyun, benim oyunumdur" diyenlere sesleniyorum!

Mouseunla hızını belirle, açını ayarla ve zıpla.
İster ağaca gir, ister buluta.

İstersen de ödülleri kapmak için biraz daha çabala.
Dikkatli ol ve ver hasarını diğer takıma.

Bilgisayar başında eğlenmek, "Dur oğlum öyle mi atlanır? Bir de beni gör şimdi.." havalarını atmak istiyorsanız birileri sizi bekliyor valla, söyleyeyim.

Önemli Not:
27 Ağustos – 23 Ekim tarihleri arasında en yüksek puan sahipleri;
Grundig Netbook,
iPod Touch
4 aylık ADSL paketi kazanacak.
Üstelik çekilişle 10 adet özel Ata Demirer tişörtü de hediye edilecek.