23 Aralık 2009 Çarşamba
Hanımlar!
Artık her yılın bugünü, gün günü yapmaya karar verdik.
Hanımlar sözüm size!
Her yılın 23 aralık'ı kısırlar, börekler, patates salataları, çörekler, sohbetler, muhabbetler gırla gidecek bundan böyle.
İlk Gün günümüz, şerbetöz ilköğretim okulu salonunda gerçekleşecektir.
Tüm belediye sakini hanımlarımızı bekliyoruz.
22 Aralık 2009 Salı
Belediyemizden, Üniversite Öğrencilerine Süper Hizmet!
Yaktığınızla kalmayın bir de körükleyin de kurbandan kalan etler ziyan olmadan bir mangal ziyafeti çekelim belediye parkında.
Tez Veren Dede'ye gitmek isteyen öğrencilerimizi Belediyemizdeki makamımda bekliyorum. Burs için gerekli renk renk akbilleriniz, çekmecemde duruyor. Gelmeden arayın, köftelik kıyma çektirmeye gitmiş olabilirim kasabaya.
15 Aralık 2009 Salı
Kafka Sahilde (yeniden)
Benim merak ettiğim konu ise; fotoğrafı çeken adam!.. Kim demiş, Kafka bunalımdan bunalım beğenir, dönüşür de gelir...
Al bak işte; sahil havası alan, sen, ben gibi, yeri geldi mi; postane'de sigara molasında, "n'olcak hacı bu memleketin hali" geyiğine bile sarabilecek bir adamdır artık benim gözümde.
Neyse; Kafka'yı, şimdilik postane köşelerinde bırakıp, bu fotoğrafı çeken zat - ı şahanenin kim olduğu konusuna dönmek istiyorum süratle. Fotoğrafı çeken, muhtemelen "photo photo, ship shack photo" diye bir aşağı bir yukarı dolanan sahil fotoğrafçısı abi/amca idi. Tahminim bu yönde... Tahminimin peşinden gittiğim zaman da şunlar çıkıyor; Kafka Bey'imizin Brod'dan başka arkadaşı yoktu bildiğim kadarıyla(Allah'ın asosyali). Brod'un vardır ama bir çok arkadaşı. İnanırım.
Fotoğrafı çeken shipshackçı amca, (aç parantez; kafamdaki hayalde şapkalı, takım elbiseli ama ayağı çıplak, çoraplarını ayakkabılarına pay ederek iç içe koymuş ve onları da omzundaki çantasında gezdiren bir beyfendi tasviri var. kapa parantez)Kafka'nın, Kafka olduğunu bilmiyor tabi. Bilse n'olcak gerçi... Ekmek parası... Kralı gelse, photo diyerek çekecek fotoğrafı ve aldığı 3-5 Çek Kron'uyla sıradaki Kafka'ların fotoğrafını çekmek için sahili turlayacaktı.
İçtenlikle diyorum ki; Öncelikle buradan shipshackçı amcaya selam ediyorum, iyi ki oradaydın ve bize bu güzide eseri bıraktın... Sonralıkla da Mekanın cennet olsun shipshakçı amca diyerek öpüyorum seni... R.I.P
14 Aralık 2009 Pazartesi
Grip de olsa, insan insandır.
Belediyemizi kendi çapımızda karantinaya aldık. Belediye sınırlarına naylon gerdik. Üst taraf biraz açık kaldı ama gribin hoplayan, zıplayan, tırmanan bir şey olduğunu düşünmediğimiz için 4 metre 30 santim yüksekliğinde ve belediye sınırı genişliğinde renkli naylonlarla sararak; dışarıdan bakıldığında şık ve eğlenceli bir görüntü olmasına çalıştık. Dışarıdan bakanların, naylonun ardındaki gölgelerin ne kadar da mutlu olduğunu, domuzuydu, gribiydi beraberce ne kadar da barış içinde yaşadığını ibret i aleme sunmak istedik, imrensinler istedik.
Belediyemizde, domuz gribi gündemimizden ineyazarken ise yeni griplerle sakinlerimize sürprizler yapmayı planladığımızı da mutlulukla belirtmek isterim.
Domuzun bir grip olmadığına inanan tüm domuz dostları, grip kullanıcıları adına...
Hayırlı bayramlar, mutlu noeller.
26 Kasım 2009 Perşembe
Sertifikalı Oyunculuk Kursu / Eğitimi
Belediyemizde oyunculuk kursları açılmıştır!
Oyunculuk kurslarımıza başvurular tüm hızıyla devam ediyor. Aldığım son haberlere göre; 2 kişi başvurmuş bile. Beklediğimizin iki katı bir katılımla rekora koşuyoruz.
Belediyemizin, bu güzide çıkışı tüm başka belediyelere örnek olsun.
Hiçbir masraftan kaçınmadık... Sevgili Kıvanç Tatlıtığ sağolsun, Şerbet Öz Oyunculuk Akademisi'nde ders vermeyi kabul etti. İlk dersler; diyafram, nefes olmakla birlikte, ardından jip kullanırken nasıl bağrılır, saçlar nasıl savurulur isimli, kendi patentiyle müsemma derslere geçilecektir. Kurslarımız iki saat sürecektir. İki saat sürecek derken, iki saat içinde geldiniz, geldiniz. gelemediniz; seneye bir daha girersiniz. Dersten kesitler aşağıdadır.
Belediye başkanınız Şerbet Öz.
Sevgilerimle.
öptm kib by.
19 Kasım 2009 Perşembe
Bir Süper Güç Olarak, Hayal Gücü.
Bir kahraman hayal ediyorum mesela, yanında gücüyle birlikte geliyor. süpır!
Bir kahraman hayal edene, gücü bedava!
Hayal güçleri levelsal bir takım şey gerektiriyor mu acaba? Yeterince hayal gücü olmayan; bölüm geçemez, hayatta işe yaramaz, kedi sevemez filan...
Hayal ederek, kahraman olmak da super bişiy bence...
Güce bak çay demle!
Çay isteyen?
9 Kasım 2009 Pazartesi
Bayan Umut Sarıkaya
daha da bir şey demiyorum, çılgıncasına gülüyorum sadece.
http://www.uykusuzdergi.com/blog/bulent-ustun/bilet
bu yaz çok bunalmak
terden isilik olmak
kelebek vadisi'ne gidiliyomuş geyiğine kulak kabartmak
duyduğunu hemen sorgulamaksızın uygulamak
ertesi sabah dergide, hiç bilmediğin gitmediğin halde kelebek vadisini umut'a övmek
umut'un sabahlamış boş kafayla gelen her teklifi değerlendirecek olması
akabinde kabul etmesi
Umut'un yola çıkıcaz diye yıkanıp gelmesi (evi sarıyerde dergi taksimde)
Yola çıkmak
Umut'un çok şampuan kokması ve lifle çok ovduğu için pembe suratlı olması
Kelebeklere varmak
kelebek mi kelebekler mi diye tartışmak
Emrah Ablak'ın bi sürü uzun arkadaşıyla çok eğlendiğini görmek
Sahilin rastadan, şile bezinden geçilmemesi
rasta içinde kalmak
çadırda uyanmak kabir azabı çekmek, yanmak
çadırdan kendini dışarıya atmaya mecal bulamamak
ortamsızlık...
kaynaşamamak
yapacak bişey olmaması
akşam diskodan medet ummak
ama akşam adam içinde kalmak
umut'la düğün salonu tadında dans etmek
mütecavüz okur tartaklamak
herkesten çıkan tatsızlık adına özür dilenmesi
bardan bişey çıkmayınca sahilde oturanlara kaynaşmaya çalışmak
orda da adam yanına oturmak, pis geyiğe maruz kalmak
aradığını orda da bulamamak
şelaleyi görmek zorunda bırakılmak
herkezin şelaleyi mutlaka görün geyiğinden ötürü kayalara tırmanmak
şelaleye bakmak, etkilenmemek
biraz daha bakmak yine de etkilenememek
hemen inmek
doğadan tad alamamak
sahile inmek
voleybol oynayanları incelemek
bi an denize kaçan topu alıp tanışmak istemek
umutun bi an yeltenmesi
ama vazgeçmek
bunların hepsinin üç saniyede olması
ertesi gün dönmeye karar vermek
gidip herkesle vedalaşmak
seramoniyi uzattıkça uzatmak
öpüşmeler, sarılmalar, ne olur birazdaha kalın yakarışları
bunların hiç birine tamah etmemek
ve ertesi akşam yine diskoda belirmek
gitmediğimizin anlaşılması
insanların gözünde bütün kredinin sarsılması
kalan krediyle o gece de coşmak
olur ha diye beklemek
yaklaşmak
bu gidicez diyip gitmemenin
bi kaç gece daha devam etmesi
ve dördüncü gece yine diskoda belirince kredinin artık dibe vurması
bindikleri takayla vadiden uzaklaşırken bu ikili
el sallamalarına karadan herhangi bir karşılık alamamak
fethiyeden istanbula bilet bulamayınca bi an paniklemek
izmire bi gidelim de ordan gideriz istanbuia demek
izmire gitmek, ordan istanbula dönmek
aylar geçmesi...
cüzdanı temizlemeye karar vermek
biraz tütün, 1 ytl, kimden alındığı bilinmeyen kartlar, emlakçı kartları ve bu biletin cüzdandan çıkması
bileti çöpe atarken göz atmak
fakat?......iyice!!!!!..tam olmuşşş memleket meğersem.
6 Kasım 2009 Cuma
Pelin Batu Stadyumu
(Bunu, dün akşam dolmuş yerine trene binerek eve dönmek zorunda kaldığım için sorguluyorum)
Mesela biz belediye olarak, sevdiğimiz bir yazar olan Pelin Batu'nun ismini verdiğimiz Pelin Batu stadyumunu - ki fotoğrafını da aşağıda görebilirsiniz -, gayet yukarı, trafik sıkışıklığına yol açmayacak şekilde kurduk. Belediye sakinleri, hem maçlarını keyifle izliyor, hem de maç izlemeyenler yollarına isimlerine yakışır şekilde sakince devam ediyor. Böylece hayır dualarını alıyoruz, sırtımız yere gelmiyor. Bunları düşünmek lazım. Biraz empati.
Empatik belediyeniz ŞerbetÖz Belediyesi gururla sunar...
Belediyemizde Yeni Yenilikler!
En çok yeni yeniliklerin neler olacağını merak ediyorum ben de. Sanırım, zenci transferler yapacağım. Renk gelsin biraz. Keşke kırmızı zenciler, pembiş zenciler, kahverengi üstüne yeşil puantiyeli zenciler de olsaydı. Acaba genetikleriyle oynayabilir miyiz?
Genetik demişken, memlekette ve dünyada, yenmeyen tüm genetiği bozulmuş sebze ve meyveleri belediyemize yığıyorum. Ziyan olmasın o kadar sebze, meyve. Nimet hep bunlar.. Yazık, günah. Çoluğa çocuğa yedirelim. Hacı Emine Hayratı'nın oraya kuracağımız tezgahlarda yakın zamanda satışa sunacağız. Tüm belediye sakinlerine duyurulur.
Not: Banyonun akustiğinin yanında, ışığı da iyi olmalı ki tüm ergenler banyoda bir foto furyası filan. of sıkıldım cümle kurmaktan. neyse.. öptm.kib.bye.
3 Kasım 2009 Salı
2 Kasım 2009 Pazartesi
Rubik Küplerle Kopyacılık Oyunu. (yakıştıramadım)
(linke tıklayınız)
Neden?
Sanat desen değil, deli işi desen değil, işe yarar bir şey desen, sigortası var desen değil. Ne lan bu!?
Sanat olmadığını; var olan bir tabloyu tekrar yapmasından anlıyoruz. O kadar da yaratıcı bir nane değil bu işte; bu taraftaki açıdan bakarsan.
Diğer taraftakinden bakalım bir de.. Ordan da değil.
Sen gel, koca Leonardo'nun çizdiği şeyi, eminönü alt geçidinde satılan 1 TL'lik rubik küplerle yap.
Bir sayı atıyorlar, "şu kadar rubik küple yapılmıştır"(4bin) diye ama, hiçbir zaman kesin bir rakam değildir o. Buna emin olalım bir kere.
Farklı bir konuya değinecek olursam da; servet ödemiştir o küplere bu aklı evvel arkadaşımız. Bir memurun asgari ücretini - ki bence babası memur bir gencimizdir bunu yapan - babasının maaşını* yatırmıştır buraya, sanat yaptım diye. Babası da demiştir, "ulan eşe kevladı, sanat diyorsun, adam yıllar önce çizmiş bunu zaten, sen ne altına kopya kağıdı koymuş üstünden kalemle geçmiş gibi aynısını yaptın!!"..
Bir aile dramı, bir insanlık ayıbı, bir taklitçi zihniyet gördük bugun de.. Hayırlısı diyor, bir daha böyle şeylerin yaşanmamasını temenni ediyoruz.
*Bir memur maaşı, servet değerindedir..
Not: .. ki duyduğumuz üzre, 4bin rubik küp kullanılmış, dört tane memur babası olsa bu adamın, yine de alamaz. dört servet sayılır o hem.. of kafam karışıyor ya gidin buradan.
Not2: sezyum.com'dan arakladım videoyu.
19 Ekim 2009 Pazartesi
Uzaysal Bir Takım Gerçekler
ilkokuldayken yaptığım çılgın hesaplamalara göre, uzaylı dostlarımızın tekniksel bazda, bizden sadece 10 dakika ileride olduğunu bulmuştum. ha ama bu 10 dakikayı hayatımız boyunca kapatamayacağız sonuçta, hep 10 dakika geri kalacağız dostlarımızdan. Bu mu dostluk, bu mu arkadaşlık?!
uzaysal gemilerin, yüzyıllardır dünyamızı ziyaret ettiğini biliyoruz. Bu gemilerin hiçbir ilerleme kaydetmediğini de biliyoruz. Şekil aynı, havada asılı kalması aynı, gidip gidip gelmesi aynı. Ee? Bu mu uzay teknolojisi. O geminin içinde neler dönüyor, ne gelişmeler var bilmiyorum ama dışarıdan aynı işte. Biz sefil dünyalılar bile çılgın üretimler yapıyoruz yıllardır. Hiç mi feyz almadın bir uzaylı olarak? Soruyorum sana...
Benim tepemin tasını attırmayın, gidin şekilli bir gemiyle gelin bu sefer, valla kırıcam o uzayı yoksa..
13 Ekim 2009 Salı
Yekta Kopan Gerçeği! ya da değil.
Böyle bir şey olsa ya!?..
8 Ekim 2009 Perşembe
Pasif Lora
program: klark (18.07.2009) tvnet
konuşmacılar: murat menteş, sermet erkin
Sermet Erkin: Sigara, içki kullanmam ben...
Murat Menteş: Pasif içiciliğe inanıyor musunuz Sermet Bey?
Sermet Erkin: Ben pasif hiçbir şeye inanmam...
(gülüşmeler)
1 Ekim 2009 Perşembe
Tavukların Nesli Tükendi!
Şaşırdınız di mi? Ben olsam ben de şaşırırdım. Hem varım da, bir olmuşluğum var yani sonuçta. Resmen şaşkınım şu an demek ki.. (Ah bu mantık)
Diyeceğim o ki;
Aklıma gelir durur bu, paylaşmak istedim. (paylaşım için teşekkürler)
Ana haber bültenini izliyorsunuz. Alt bantta böyle bir haber, flaş haber hem de! (vay canına)
"Tavukların nesli tükeniyor!!"
Tavukların nesli tükenirse eğer, o zaman korkarım işte ben o dünyadan.
Hep derim, "bir gün haber çıkacak ve "tavukların nesli tükeniyor" denecek. İşte o zaman kıyamet günü yaklaşıyor demektir" diye.
Gelmiştir lucifer dünyaya, tüm mühürler kırılmıştır. Tavukların sonu, insanlığın da sonu olacaktır..
O günleri görebilir miyim acaba?! Bence kaçırılacak bir şey değil kıyamet ya. Görmeyi isterim açıkçası...
Tavuk yoksa, insan da yok!
28 Eylül 2009 Pazartesi
Deneysel Deney, 7
Microsoft'un, Windows7 için başlattığı kampanya deney7, ilginç bir yarışmaymış meğer.
Bir hafta boyunca 7/24 internetten izlenecek ve Bir hafta boyunca yarışmacı olacak iki kişi de verilen 77 görevi başarmaya çalışacak.
Sonra ne olacak?
20 000 T.L. kazanacak!!
Fena da para değil hani...
Biz, elemeyi geçemeyen sefiller de, iki yarışmacıdan birini destekleyerek, görevleri yapmalarına yardım edebilecek ve bu sayede hediyeler kazanabilecekmişiz. Bu da fena değil...
Güzel fikir, aferin.
25 Eylül 2009 Cuma
Prag Üstünden Almanya, Almanya'dan Türkiye'ye Kesin Dönüş.
Prag'a gidince, Kafkamın mezarında bir de mevlit okutmak gibi bir fantezim var. Bilmem Prag belediyesi ne der bunun için.
Bak belediye dedim, hemen aklıma geldi yine aynı hikaye; (konudan konuya atlayan şerbet'in dramı)
Show Tv isimli garip televizyon kanalında, şöyle bir alt yazı vardı.
"Almanya Belediyesi"
... Almanya belediyesi? Rejideki ve hatta kanal merkezindeki herkesin eğlenceli olması çok ilginç bir şey. Almanya'nın bir ülke olduğunu ve belediye ile yönetilmediğini söyleyen olmamış. (belediye ile yönetilmek..) Böyle bir altyazı geçiliyorsa eğer, kanalda çok eğleniyorlar demektir bence... Başka bir açıklaması olamaz.
------------
Ve sonuç:
Prag'dan Almanya'ya geçtim, şimdi Türkiye'ye kesin dönüş yapayım... Dönerken de ekmek ile yoğurt alayım ki Türkiye'de olduğumu iyice anlayayım.
Ana fikir:
Ah hayat... Acımasızsın hayat...
24 Eylül 2009 Perşembe
Oğullar ve Rencide Ruhlar
"bana derler kerim, bugun buldum bugun yerim, yarına allah kerim!" hey gidi koca marx, kalk mezarından da gör diyalektik nasıl oluyormuş...
(alper canıgüz, ogullar ve rencide ruhlar kitabından)
okuma sayısı unutulan kitaplardan örnekler volume I
22 Eylül 2009 Salı
Vtunnel'den Girilen Blog ve Çıplak Kızın Dramı
- "Bloguna (yazıldığı gibi okunur) vtunnelden girilebiliyor." dedi tüm iyi niyetiyle.
Ben ne dedim?
- "Kim kasacak allaaşkına benim bloguma (halâ yazıldığı gibi okunur) girip de okumak için" isimli eserimi sevgili arkadaşıma armağan ettim, en içten kendime güvensizliğimle.
Kim girip okuyacak gerçekten? Normal şartta kaç kişi giriyor da bir de "vtunnel'dan gireyim şerbet neler yazmış, benden bahsetmiş mi?" diyecekler dedim içimden.
Bu minvalde söylenirken bir yandan da iyi niyetli arkadaşımın vtunnel yaratcılığına ben de katkıda bulunuyordum. Kendi sitemi tekrar görmek beni sevindirdi. Belki başkalarını da sevindirir, o kadar kötümser olmayayım isimli eserime bir geçiş yaptım, kasedi ileri sararak.
O da ne?! Sevgili blogumun (yazıldığı gibi) tepesinde, çıplak bir kadın fotoğrafı vardı ve o çıplak kadın kesinlikle ben değildim. Aynaya baktığımda keşke o olsaydım ama... (neyse)
Hemen aklıma cin fikirler geldi. Bu hanımkız benim gün yüzü görmemiş güzide blogumun (yazıldığı) bir reklam yüzü, bir satış departmanı şefi, bir piyasa markası olabilir miydi acaba?
Bu hanımı görenler, sitemi ziyaret ederler miydi? Yanında yazan "Ne kadar büyük" sorusu neyi simgeliyordu? Her şey bir muamma, her şey bir sis perdesiydi o an.
Bunların ardından ise, aklıma gelen şu soruyla irkildim; "benim naif, kendine has blogumda (yazıld) çıkan kız, kimbilir başka nerelerde çıkıyordur? Beni seçmiş olması bir ayrıcalık değildi ne yazık ki? Lanet olsundu... Yine bizbize kalmıştık sevgili blogum(yaz) ve ben duosu olarak.
Üzüldüm, kırıldım... Sis perdesi aralandı, yürüdüm.. yürüdüm... yürüdüm... ve karanlıkta kayboldum...
20 Eylül 2009 Pazar
Bakkal Gerçeği
Hiyerarşik sıralamasını yaparsak eğer, 5-4-3-2-1 filan olur. Detaylı bir sıralama yapacağımı düşünmediniz herhalde. Düşündüyseniz de gördüğünüz gibi siz kaybettiniz. Bana bir küçük kardeş borçlusunuz.
Küçük kardeş ya da bizzat kendim; ayrı eve çıkıp, o evde kendinden küçük bir çocuğu barındırmadığı sürece (buna evlat diyoruz genelde) bakkala çakkala gitmeye mahkumdur.
Bir adet kardeş olsa, bakkala yollarsınız keyfinize bakarsınız. Çocuğunuz olsa, onun da azcık büyümesini bekler, onu da bakkala yollarsınız. Böyle de bir insansınız siz işte küçük kardeşten daha büyük insanlar. Hayat o sırada sizin için bakkaldan ibaret!.
Düşünün bir kere; hayat bakkaldan ibaret olsa, (ki bakkal kalmadığı halde) ...
değişik değişik şeyler ...
19 Eylül 2009 Cumartesi
Bayram Perdeciliği
ve bunun yanında perde takmak;
Türkiye'nin muhtelif yerlerinde yaşayan annelerin, bayramın yaklaştığı günlerde günlük perde takma oranlarına göre çılgın bir artış gösteren eylemidir. Özellikle bu annelerin, perde takma durumunun o an için dünyanın en önemli işiymiş gibi davranması en önemli özelliklerindendir. Yavrusunun merdiven tepesinde, kolunun ağrımış olduğundan bihaber olan anneler, "ters takıyorsun, çıkar bir daha tak" komutuyla iyice şaşırırlar kendilerini. Her şey bitmiş, perdeler takılmış, anneler mutluyken ise, biz yavrular için en sevindirici şey, odanın tütsü dışında mis gibi perde kokmasıdır.
16 Eylül 2009 Çarşamba
Görmemişin Pedalı!
Görmemiş gibi dizmiş.
Örn:
- "Din kardeşiyiz abi"..
- "Abla, senin din hangi?" diyeceksin.
- "Herkesin dini kendine! Kes! Tamam"... diyeceğim.
Sonra kavga çıkacak. Gerek yok.
Mevzuyu pedallardan, dine bağlayan bir yazar olduğumu da gözler önüne serdim. Benimki de ayrı dingillik.
Velhasıl - ı kelam; bu ne olm, bu kadar pedal?..
Nasıl taşıyorsun bunları? Hadi taşıdın, bunları kurmak için soundchecke saat kaçta gidiyorsun?
Ben bir davulcu olarak mesela (bkz. Golatkin, ben çaldım. Ordaki davullar benim) soundcheckler en nefret ettiğim anlara tekabül eder hayatımda. Lise hayatımdan sonra tabi. (Lise hayatıma sonra bir girizgah yapacağım)
Sen bunları kurdun, sonra soundcheck yaptın. Konser sırasında kafan karışmıyor mu senin Fruşante? Ne biçim bir kafa var sende? Ben hangisi, hangisiydi bir şaşırırım. Bir afallarım. Herkes ben değil tamam da... Yine de görmemişliktir bu!..
Not:
Saçmalıklar silsilesiyle bağlanılmaya çalışılan bir yazı daha....
Herkesi öper, okşarım.
Ama sen, Fruşante. Seni öpmeyeceğim. Kinayeli "ay n'olur öp" dediğini duyuyorum.
Konsere gelsem, "oha setupa bak. Reva mı olm bu! Bak valla sahneye atlayıp dalmak istiyorum sana kafa göz" diye bağırırken görevliler beni götürecektir. Tahmin ediyorum.
Sesimin o sırada fade out olacağını da biliyorum. Çünkü gittikçe senden uzaklaşıyorum Fruşante.
"OHA SETUPA BAK. REVA MI OLM BU! BAK VALLA SAHNEYE ATLAYIP DALMAK İSTİYORUM SANa kafa......" (sesin fade out olması)
Of neyse ya tamam, bir şey demiyorum...
15 Eylül 2009 Salı
Lol
LoL'un yayılması lazımdı. Gerektiği kadar yayılmadı bu lol ülkemizde. Hakettiği yere gelemedi.
Lol'un tarihçesi, çok da eskiye dayanmaz aslında. İnternet filan ne zaman girdiyse hayatlarına, o zaman da üşengeç olan Amerikan halkı, bizim gibi samimi bir gülüş icad edemedikleri için, lol isimli kısaltmayı kullanmaya başlamışlar. Nedir lol? Laught out load, budur lol işte. Bundan akrostiş yapmışlar, haberlerinde değil.
diyeceğim o ki; lol'u günlük hayatımızda da kullanalım. Eminim çok eğleneceğiz. Valla lan!.
Örnek;
Oyuncu 1:
Mesela komik bişiy söyledin di mi? ben de sana lol yazıcam. boylece çok eğlenicez. aynısını sen de yapıcaksın. nasıl? lol çok salakça bişiy oldugundan komik oluyor böyle.
ahaha tamam
Oyuncu 1:
lol
Oyuncu 2:
Oyuncu 1:
olabilir lol
lol
ahahah of çok gülüyorum, lol bunu anlatamıyor ya. resmen salakça evet.
teldentele.com ve icat silsilesi
Bu eserim sizler için geliyor!
http://www.teldentele.com
Sana Portmanto Yaptım Güzelim
Ev Telefonlarınızı Atmayın!
Volkan Öge'den, eğlenceli, bir o kadar duygusal, bir o kadar naftalin kokan, bir o kadar komik, bir o kadar ki o kadar olur yani.
Volkan Öge, eski ev telefonlarıyla yapılmış icatlar serisine yenilerini eklemeye devam ediyor. Aldığım haberlere göre, bu iki videonun yanına bir de bisiklet telsizi gelecekmiş ki, gördüğüm sahnelere göre de ziyadesiyle komik. Burada şair; "ben öceden izledim olm, yarıldım muhaaha" diyor. Keşke demeseydi ama. Hiç yakışmadı.
Hadi halkım, öperim, okşarım.
En kısa zamanda, sesimin çıktığı kadar bir ulusa sesleniş yapacağım. Umarım buralarda olursunuz da seslenişten sonraki şokella partisini kaçırmazsınız.
Halk arasından yayılan fısıltılar.
"iyce delirdi bu başkan."
"sus sus duyucak, sadece ikimiz varız zaten"
"aman abi kaçalım kenardan, bakmıy..."
dı end
14 Eylül 2009 Pazartesi
Restaurant City Facebook'ta
Yalnız tuvalet alışkanlığını kazandırmalıyım halkıma. Hale bak, pislik yuvası.
Gazeteyle vurup öğretmeyi düşünüyorum.
Belediyemize ait iş makinelerini bu iş için tahsis etme planlarım var. Bakalım yetkili merci olan kendimden izni kapabilecek miyim? Torpille halledebilirim gibime geliyor. Bana da torpil yapmayacaksam, kime yapacağım artık.
Saded;
Ekte gördüğünüz fotoğraf, Facebook denen gevur icadından bir oyun. Fotoğraftaki renkli ve pis yer de benim restoranım. Uğur Dündar'ın ziyaretini bekliyorum. Eli boş göndermeyeyim adamı diye temizlemiyorum ortalığı. "Tarz meselesi" diyeceğim ama yemeyecek, eminim.. Kısmet hep yaa... Çıkmadık candan ümit kesilmez.
İsteyene davetiye gönderebilirim. Oynayınız, oynatınız.
13 Eylül 2009 Pazar
Uzayda Hayrat Var mı?
Bir V.S. durumu yaratıp daha da heyecan katıyorum olaya. Belki işe yarar, çok popüler olur bu test! Kısmet hep... (Kısmet deyip, yine bir tevekkül olma halleri.. Ah bu ben...)
Başlığı doğru okudunuz değil mi?
a) Evet! Hayrat işte.. Doğru okudum.
b) Hayır yaa. Fak! Hayat okumuşum. Hayatımda bir şey de doğru gitsin artık!..
Sizce Hayratın anlamı nedir?
a) Bence bir anlamı yok. Safi zarar.
b) Hayrat, dolu olsun bir kere. Hiç bitmesin. biterse, elin uzayında susuz kalmak istemiyorum.
"Vücudunun dörtte üçü su olan bir canlı için şemsiye samimiyetsizliktir" sözüne katılıyor musunuz?
a) Katılıyorum ama gülerek.. Zira şemsiye, samimiyetsizlik sembolü değil, seviye tespit sınavıdır.
b) Tabi ki katılıyorum ya oha!
Hayratı kim bulmuştur?
a) Joseph Hayrat
b) Türkler
Bir uzaydan beklentileriniz nelerdir?
a) İşte; saygı sevgi, gak dedim mi et, guk dedim mi su filan.
b) Bir şey beklememeyi öğrendim ben şu hayatta. Uzaydan da bir beklentim yok. Allah yolunu açık etsin.
Diyelim ki uzayda hayrat var, dünyada da az kaldı.. N'aparsınız?
a) Uzaya vınn turizm..Nerede beleş, oraya yerleş.
b) Ayı kadar denizler, okyanuslar biter mi be?.. Saçmalama! Demeyelim öyle bir şey!
a'lar çok ise;
Uzayda Hayrat Var Mı? : Bravo! Uzayda su olduğuna inanan güzide insanlardan birisiniz. Evin en küçüğü olduğunuz için de uzaya siz gidiyorsunuz ve şu bidonları doldurup geliyorsunuz. hadi canım..
b'ler çok ise;
Uzayda Hayrat Var Mı? : Al yok! afedersin..Neyse.. Var gayet.. Yanlış yapmışsınız testi resmen. Kepazelik!..
Uyku Sonrası
Uyanıp, huysuzluğumu yatakta geçirmeyi planlıyorum artık! Uyandığımda bir yarım saat yataktan çıkmayacağım. Kalktığımda da şeker gibi olacağım haliyle. İşe gitmek için kurulan saati de her zaman ki saatinden yarım saat önceye kuracağım ki; her şey mükemmel olabilsin. Bakalım, deniyeceğim, ardından haber veririm n'oldu ne bitti.
Öf be, resmen sevmiyorum uyanmayı...
Not: Huysuzluğum üstümde.. Tam üstümde hem de.
12 Eylül 2009 Cumartesi
Terzi de Bir Sosyal Toplumdur.
Sosyal Toplum Gerçekleri
Şerbet Öz Belediyesi Alışıyor.
Hep vatandaşa yükleniliyor valla. Olan bu işte, buna konuş deniyor. Olm, sayın belediye (kendime sesleniyorum burada), alıyorsun benden paraları, birkaç tane daha font koyamıyorsun şuraya. Tüüü yazıklar olsun bee. Yatacak yeriniz yok olm sizin!.. tüh, reziller.
Belediye başkanının da bir vatandaş olduğunu gözler önüne seren bu kısa piyesimden sonra; kendine çatan, kızan ve vatandaşın halinden anlayan başkanın dramı alt metniyle bugünlük perdelerimizi kapatıyoruz.
Herkese mutlu noeller, hayırlı bayramlar.
Kafka Sahilde
Bay k'nın en can alıcı eserlerinden biridir hemen yandaki fotoğraf.
Benim merak ettiğim konu ise; fotoğrafı çeken adam!.. Kim demiş, Kafka bunalımdan bunalım beğenir, dönüşür de gelir...
Al bak işte; sahil havası alan, sen, ben gibi, yeri geldi mi; postane'de sigara molasında, "n'olcak hacı bu memleketin hali" geyiğine bile sarabilecek bir adamdır artık benim gözümde.
Neyse; Kafka'yı, şimdilik postane köşelerinde bırakıp, bu fotoğrafı çeken zat - ı şahanenin kim olduğu konusuna dönmek istiyorum süratle. Fotoğrafı çeken, muhtemelen "photo photo, ship shack photo" diye bir aşağı bir yukarı dolanan sahil fotoğrafçısı abi/amca idi. Tahminim bu yönde... Tahminimin peşinden gittiğim zaman da şunlar çıkıyor; Kafka Bey'imizin Brod'dan başka arkadaşı yoktu bildiğim kadarıyla(Allah'ın asosyali). Brod'un vardır ama bir çok arkadaşı. İnanırım.
Fotoğrafı çeken shipshackçı amca, (aç parantez; kafamdaki hayalde şapkalı, takım elbiseli ama ayağı çıplak, çoraplarını ayakkabılarına pay ederek iç içe koymuş ve onları da omzundaki çantasında gezdiren bir beyfendi tasviri var. kapa parantez)Kafka'nın, Kafka olduğunu bilmiyor tabi. Bilse n'olcak gerçi... Ekmek parası... Kralı gelse, photo diyerek çekecek fotoğrafı ve aldığı 3-5 Çek Kron'uyla sıradaki Kafka'ların fotoğrafını çekmek için sahili turlayacaktı.
İçtenlikle diyorum ki; Öncelikle buradan shipshackçı amcaya selam ediyorum, iyi ki oradaydın ve bize bu güzide eseri bıraktın... Sonralıkla da Mekanın cennet olsun shipshakçı amca diyerek öpüyorum seni... R.I.P
11 Eylül 2009 Cuma
Biri Artık Atlasın!
Mahallede oynayacak alan kalmadı mı? Arkadaşlarının hepsi bir yerlere mi dağıldı?
Artık genç değil misin? Hoplayıp zıplayamamak sıkıntı mı veriyor? "Uzuneşek ne ki oğlum?" diye mi soruyorsun? Kendine gel! Bunların hepsi mazide kaldı?
Bir takım oyunu, yüzyıllardır süregelen bir ata sporu olan uzuneşek artık parmaklarının ucunda. "Hoplayıp, zıplayıp, eğlenip bir de üstüne ödül veren oyun, benim oyunumdur" diyenlere sesleniyorum!
Mouseunla hızını belirle, açını ayarla ve zıpla.
İster ağaca gir, ister buluta.
İstersen de ödülleri kapmak için biraz daha çabala.
Dikkatli ol ve ver hasarını diğer takıma.
Bilgisayar başında eğlenmek, "Dur oğlum öyle mi atlanır? Bir de beni gör şimdi.." havalarını atmak istiyorsanız birileri sizi bekliyor valla, söyleyeyim.
Önemli Not:
27 Ağustos – 23 Ekim tarihleri arasında en yüksek puan sahipleri;
Grundig Netbook,
iPod Touch
4 aylık ADSL paketi kazanacak.
Üstelik çekilişle 10 adet özel Ata Demirer tişörtü de hediye edilecek.